Loading...

KÜLTÜREL


TARİH KÜLTÜRÜ

 

1877 yılının Temmuz ayında Grandük Nikolay Nikolayeviç kumandasındaki Rus ordusu Tuna nehrini geçerek Osmanlı topraklarında ilerlemeye başlamıştı. Osman Nuri Paşa kumandasındaki Osmanlı birlikleri savunma amacıyla Niğbolu kentine doğru yola çıktılar. Ancak Niğbolu'ya Osmanlı birliklerinden önce yetişen Rus birlikleri 16 Temmuz 1877'de Niğbolu'yu kolayca ele geçirdiler. Bunun üzerine Osman Paşa Plevne kentine yerleşerek Rus ordusuna karşı orada savunma yapmaya karar verdi.

19 Temmuz'da Plevne'ye ulaşan General Schilder Schuldner kumandasındaki Rus birlikleri Plevne'yi bombalamaya başladı. Ertesi gün taarruza geçen Rus askerleri bazı Osmanlı siperlerini ele geçirdi ancak Osman Paşa'nın gönderdiği takviye kuvvetleri Rusları ele geçirdikleri siperlerden geri püskürtmeyi başardı. 2.800 Rus askeri ölürken, 2.000 Osmanlı askeri de hayatlarını kaybetti.

Bu taarruzdan sonra her iki taraf da kuvvetlerini takviye ettiler. Osmanlıların sayısı 20.000'e ulaştı. 30 Temmuz'da Ruslar tekrar taarruza geçtiler. General Şakovski komutasındaki atlı birlikler doğudan, General Mihail Skobelev komutasındaki piyade birlikler ise kuzeyden saldırıya geçti. Ancak Osmanlılar bütün bu saldırıları geri püskürtmeyi başardılar. Ruslar 7.300 asker, Osmanlılar ise sadece 2.000 asker kaybetmişti.

Bu başarıdan sonra Osman Paşa büyük bir taarruza geçerek kuşatma yapan Rus birliklerini yok etme imkânını kullanmadı. Sadece 31 Ağustos 1877 tarihinde 1.300 Rus askerinin hayatına malolan, Osmanlıların ise 1.000 asker kaybettiği küçük bir atlı taarruz yapmakla yetindi. Bu esnada Ruslar askerlerini takviye etmeye devam ettiler. Grandük Nikolay Nikolayeviç bizzat kumandaya geçtiği Rus ordusunun sayısı 100.000 askere ulaşmıştı. Osman Paşa'nın kaybedilen Lofça kalesinden katılan Osmanlı askerleriyle takviye ettiği savunma birliklerinin sayısı ancak 30.000'i zor buluyordu. Osman Paşa savunmanın geri kalan süresinde önemli bir asker takviyesi alamadı, Plevne'yi Rusların ezici bir sayı üstünlüğüne rağmen cesaretle savunmaya devam etti. 11 Eylül'de kuşatan birlikler kapsamlı bir taarruza geçtiler. Rus birlikleri Plevne'nin güneyindeki mevzileri ele geçirirken Romen askerler Grivitza mevzilerini ele geçirdiler. Ertesi gün Osmanlılar Rusların ele geçirdiği mevzileri tekrar geri almayı başardılar ama Romanyalılara karşı aynı başarıyı gösteremediler. Bu tarihe kadar Ruslar 20.000 asker kaybetmişti. Osmanlıların kayıpları ise 5.000 civarındaydı.
Ruslar verdikleri bu yüksek kayıplardan sonra ön cepheden yaptıkları taarruzlara son verdiler. Plevne'nin bu kadar uzun süre dayanmasından sabırsızlık duyan Rus ordusunun Genel Komutanı Eduard İvanoviç Todleben bizzat birliklerin başına geçti. Daha önce Kırım Savaşı'nda kuşatma tarzı savaş konusunda büyük bir tecrübesi kazanmış olan Todleben 24 Ekim'de Plevne'yi çember altına almaya karar verdi. Yiyecek ve mühimmatların tükenmek üzere olduğunu gören Osman Paşa ordusuyla birlikte 9 Aralık'ta kuşatmayı yararak Plevne'den çıktı. Rusların 5:1 asker avantajına sahip olduğu bir çatışma sonucu Osmanlılar tekrar Plevne'ye geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu çatışmada Ruslar 2.000 asker, Osmanlılar ise 5.000 asker kaybetmişti. Durumun çaresizliğini gören Osman Paşa ertesi gün (10 Aralık 1877) 45.000'i aşkın askeriyle birlikte teslim oldu. Teslim olan Osmanlı askerleri aç ve susuz bir şekilde acımasızca kilometreler süren bir ölüm yürüyüşüne tabi tutuldular. Ancak küçük bir sayıda Osmanlı askeri sağ salim Osmanlı topraklarına geri dönebildi.

Ruslar başarmıştı. Bakın onlar bu başarıdan ne anladı, biz ne anladık...

Yüzbinlerce rus askerinin yer aldığı bu savaşta hiyerarşik düzene göre bir milyon askere hükmetmesi gereken bir rus generali yer alıyor. Kensi sayından 5 kat daha az olan Osman paşa idaresindeki osman ordusuna karşı içinden çıkılması imkansız teknikler hazırlıyor. Osman paşa ne yapıyor; içinden çıkıyor evet çıkıyor...
Ancak son hamlesini yapmadan pes ediyor, askerlerin birçoğunun öleceğini bildiğinden dolayı teslim oluyor.
Ha işte ruslar bundan ne mi anladı? Tarihlerindeki en çetin sınavlardan biridir. Yada en azından onlar öyle sanıyorlar.
Çetin sınavlara alışık bir milletin evlatlarıyız. Onlar Plevnede en çetin sınavlarını verirken biz hem plevnede hemde kafkaslarda çok daha çetin sınavlar veriyorduk.

Yahu onu da bırakın biraz daha eskiye alalım. Onbinlerce kilometrelik çin seddinin üstünden uçarak geçiyorduk, bağımsızlık deyip intikam peşinde Cengiz oluyorduk; emsali görülmemiş bir güce, emsalsiz genişlikte topraklara ulaşıyorduk ki bu imparatorluk dağıldığında bile külleri dünyayı yakıp kavurmaya devam ediyordu.
Bir talas savaşına giriyorduk, ertesi gün malargirte...
Sonraki gün İstanbula giriyorduk 'herkes özgürdür' nidalarıyla, bir cihan imparatorluğu kuruyorduk da kimsenin tüyleri ürpermiyordu...
Bu gün bize barbar diyen avrupalılar o gün gelin de adaleti bulalım diye davet ediyorlardı bizi. Gayet normal karşılıyorduk...
Denizlerin en çetin donanmalarını zorlanmadan sulara gömüyorduk da kimsenin aklına efsane yazıldığı gelmiyordu...
Plevnede bir yandan Kafkaslarda Erzurumda, Karsta bir yandan efsane yazılıyordu...
Ertesi gün çanakkalede sürünerek gelen düşmana uçarak saldırıyordu Türk askeri, Sarıkamışta soğuk bir uykuya dalıyordu, yemende, filistinde, arabistanda, ırakta çöllerin aslanı oluyordu; çöl olup yakıp kavuruyordu düşmanı...

Gel gelelim asıl konumuza:
Ruslar; Plevnede kazandıkları başarıyı aslında Türklerin de kazandıklarını söylerler. Osman paşa askerleriyle teslim olduğunda Kılıcını almak ister bir rus subayı, O ise vermek istemez elbette. Bunun üzerine Rus orduları komutanı Kılıcını osman paşaya iade eder ve ona büyük bir hürmet göstererek dostu gibi makamında ağırlar.

Birkaç yıl sonra Moskovaya Plevne anıtı dikilir. Rus ordusunun ve osmanlı ordusunun karıştığı delikanlı bir efsanenin anıtıdır.

Rus edebiyatında savaşın yaşandığı günden şimdiye kadar yaklaşık 2000 adet plevne üzerine kitap yazılmıştır.

Rusçası Турецкий гамбит diye bilinen Türkçesi ise Türk hamlesi olan 2005 yapımı bir film de olduğu gibi plevneyi anlatmaktadır.

Sadece bu değil, yüzlerce tanıtım filmi, onlarca belgesel de bu efsaneyi anlatmaya yönelik rus girişimlerinden sadece birkaçı...

Almanların 2. dünya savaşında rusları arkalarından vurmalarından itibaren bizde de kullanılan deyimleri var; Alman gibi dostun olacağına Türk gibi düşmanın olsun.

İngilizler ne yaptı peki?
Mel Gibson'un rol aldığı Galipoli filmini bilmeyenimiz yoktur. Çanakkaleyi anlattılar.
Avusturalyalılarla birlikte Çanakkale üzerine 4 belgesel yaptılar. Onlarca kitap yazdılar.
Irak cephesinde Kutül Amare bölgesinde bir avuç Türk askeri generalleri ile birlikte yaklaşık 14.000 ingiliz askerini esir aldı. Bağdatı, Kerkük'ü musulu vermemek için ingilizlerle çok çetin savaşlara girişti. Ancak hindistandan gelen 150.000 ingiliz askeri bölgeyi alabildi.
Kutül amarede alınan esirlerin ve osmanlının ırakta gösterdiği kahramanlığın ingilizlerin iç dünyasında yaşattığı şok etkisi hala daha devam etmekte. Açıkçası pek zor sindirdiler bunu.
Yetmedi buna da belgesel yaptılar.
Arapları nasıl kandırdıklarını, Türklerin nasıl öldürüldüklerinin nasıl uzaktan izlediklerini anlatan filmler, belgeseller yaptılar, bize de izlettiler.
Filistinde daha yeni alınan birkaç osmanlı uçağının yeni ve tecrübesiz pilotları; Filistinde isyanın başını çeken arap liderlerinden birini öldürdü ve bir ingiliz generalini yaraları. Bu da ingilizlerin çok zoruna gitti.
Ne kadar bunu söylemekten utansalar da bu konu üzerine kitaplar yazmayı ihmal etmediler.

Ya fransızlar?
Urfada, Maraşta, Antepde karşılaştıkları direnişi heybetle anlatırlar. En ünlü gemilerinin Çanakkaleye nasıl gömüldüğünü ağlayarak yad ederler. Onlar da buna film de yapar, kitap da yazar.

Sadece bu değil arkadaşlar. Yüzyıl savaşları diye İngilizlerin fransızları yendiği savaş var. Şimdilerde bile ingilizler fransızlara sizi nasıl da yendik ama gibilerinden laflar edercesine zaferi kutluyorlar.
Milyonlarca euro para harcayıp tahta gemiler yapıp savaşı canlandırıyorlar. Onlarca yüksek kaliteli belgesel yapıyorlar ve kitaplar yazıyorlar.
Biz ise herşeyi olduğu gibi izliyoruz.

Şimdi size sorarım;
Çin seddi mevzusunda yazılmış kaç kitap var? Kaç film var?
Orta asyada yaşayan atalarımızın hikayelerini anlatabilecek kaç belgesel, kaç kitap, kaç film var?
Malazgirt zaferini anlatacak kaç kişi var? Kaç kitap, kaç fil, kaç belgesel var?

Plevneyi anlatacak kaç kitap yazıldı?
Plevne için kaç film, kaç belgesel var?
Kaç kişi Plevnede olup biteni biliyor?

Kaç Çanakkale filmi var?
Kaç çanakkale belgeseli var?
Kaç çanakkale kitabı var?

Irakta, filistinde, arabistanda, yemende olup biteni kaç kişi biliyor?
Kaç tane film var? Kaç tane belgesel var?
Kaç tane kitap yazıldı?

Kim kurtuluş savaşından haberdar?
Kaç tane filmimiz var?
Yunanlılar bile yenildikleri bu savaşın filmini yaparken biz ne yaptık?
Kaç belgesel var?
Kaç tane destanımızı biliyoruz?
Destan yazanlardan kaçını biliyoruz?

Biz uyumaya devam edelim. Tarihten bize ne... Bizim tarihimizi de ingilizler yazar, hemde istedikleri gibi...
Kaçımız TARİH kelimesinin anlamını biliyoruz?
 

Fr/Mar-Prov.Un.P - Yrd. Doc. Dr. Mert Turker 
Değerli hocamızdan alıntı yaptık. Kendilerine teşekkür ediyoruz .Allah Razı olsun.
 

Oltu

TARİHİ

 

Tarihi kaynaklarda Olti'k, Oltu'm, Okhti'k veya Oltu'si (Olti'ler) diye geçen Oltu'nun tarihi günümüzden yaklaşık olarak 3000 yıl öncesine dayanır. Tarihi devirler boyunca çeşitli devletlerin egemenliği altında kalan, Oltu başlangıçta bir kale yerleşmesi olarak kurulmuş, daha sonra uzunca bir dönem kale ve dış surlar içerisinde gelişmesini devam ettirmiş, bir ara Çıldır Sancağının merkezi olmuştur. Kuskusuz bu durum Oltu'nun stratejik bir konumda yer almış olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü yerleşim yeri Doğu Anadolu Bölgesini, Kuzey Doğu Karadeniz kıyılarına, Kuzey doğuda ise Kafkaslara bağlayan eski yollara Kontrol altında tutabilecek bir konumda bulunmaktadır.

 

Böylesine tarihi ve coğrafi bir öneme haiz bir bölgenin araştırılması, incelenmesi elbette çok büyük çabalar gerektirmektedir. Bu çalışma hazırlanırken tek düşünülen şey yüzyılların ihmaline uğramış, kahramanlar diyarı ilçemize ufakta olsa hizmet etmektir. Amaç Türk milli mücadele tarihinde, uzun bir tarihi geçmişe sahip Oltu'nun da şerefli bir yeri olduğunu ortaya koymaktadır.

 

COGRAFI KONUMU

 

Coğrafi yapısına gelince Oltu İlçesi, Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğusunda yer alır. Ancak yüzölçümünün çoğunluğu Doğu Karadeniz Bölgesi sınırları içerisindedir. Oltu Çayı vadisinde kurulan ilçe 1380 Km2 lik yüzölçümüne sahiptir. Rakımı ise 1275 metredir.

 

İlçenin doğusunda Şenkaya, kuzeydoğusunda Olur, kuzeyinde Yusufeli ve Uzundere, batısında Tortum ve güneyinde Narman İlçeleri bulunmaktadır. İlçe konum olarak 41-59 doğu boylamları ile 40-34 kuzey enlemleri arasında yer alır. Coğrafi bakımdan dağlık ve ormanlık bir yapıya sahiptir. En yüksek tepeleri Akdağ 3030, Kırdağ 2000 m.dir. İlçenin batısında Uzundere İlçesi Yayla Mahallesinden başlayan ve doğuya doğru alçalarak genişleyen vadinin alt kısmındaki topraklar alüvyonlu verimli topraklardır.

 

İlçede vadi boyunca yükselen 50-500 mt civarında irili ufaklı tepeler bulunmaktadır. İlçeyi ikiye bölen Oltu Çayı, Uzundere İlçesi Yayla Mahallesinden çıkan Sivri Dere ile İlçenin batısından gelen Narman Çayı İlçenin 5 km. batısında birleşerek Çoruh Nehrine akmaktadır. Yaz aylarında suyu azalmaktadır.

 

İlçe rakımının düşüklüğü nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’nin sert kara iklimine Oltu Vadisi boyunca rastlanmaz. Yüksek kısımlar ile vadi boyu arasında iklim farkı önemli derecededir. İlçede yıllık sıcaklık ortalaması 10.2 C dir. En yüksek hava sıcaklık Temmuz-Ağustos aylarında olup 1998 yılında en fazla sıcaklık ayı 31.4 C olmuştur. En düşük hava sıcaklığı ortalaması Aralık, Ocak, Şubat ayları itibarı ile 9.3 C dir. İlçede yazlar sıcak ve kurak kışlar ise az yağışlıdır. Yıllık yağış ortalaması ( Son 10 yıllık ) 29.6 M3 kg.dır. Rüzgarlar genellikle kuzey yönünden eser ve ortalama hızı 2.0 kt/sn (Kuvvet/saniye) dir.Yağışlar genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülür.

 

İlçe ormanlık alanlarında sarıçam, karaağaç, pelit ve kavak gibi ağaç türlerine rastlanır. Oltu Vadisi boyunca söğüt, kavak ve meyve ağaç toplulukları bulunur. Gittikçe azalan orman örtüsü sebebiyle İlçe ve çevresinde erozyon olayı mevcuttur.

 

a- Yeryüzü Sekilleri ve yapısı

 

Oltu ,çoruh nehrinin kollarından olan Oltu Çayının açtığı vadinin genislediği alanda kurulmustur. KD_KB doğrultusunda uzanan yine Erzurumun ilçelerinden Olur ile senkaya arasında bir dirsekte batıya dönen oltu Çayı Çoruh nehri ile birleserek kuzeye yönelip Karadenize dökülmektedir.KD-KB yönü Mescit daları Akdag ve Yanlızçam dyağları dizisiyle buna paralel alllahuekber dag sorası arasında yer alan çöküntü alanı Oltu'nun yeryüzü seklini kabaca belirtmektedir. Oltu'yu güneyden sınırlayan Allahuekber daglarının en yüksek noktası 3120 mt.dir.Aynı yönde uzanan birbirine paralel sıra daglar Kuzey anadolu orojenik kusagı (alp orojenesi) içerisinde bulunmaktadır. Dag sıraları ve aralarındaki akarsuların belirli yönlerdeuzanması , güneyden Arabistan , Kuzeyden rusya platformu plakalarının sıkıstırması sonucu meydana gelmistir. Tümüyle yüksek bir bölge olan Doğu anadolunun bu bölgesi KD-GB yönlerine dönen daglarla onlara paralel deprasyon ve birbirinden uzaklasmıs dağ sıraları arasında beliren düzlüklerden ibarettir.Üçüncü zaman |ortalarında Alp oorojenesi ile olusan bölge , üçüncü zaman tamamlanmadan dıs kuvvetler tarafından asındırılarak birpeneplen halini almıstır. Neeojen sonu ve Poleistosende bölge epirojenik haraketlerle Anaodudaki toptan yükselme sonucunda kıvrım daglar ve kırıklar meydana gelmistir.Jeolojinin Karbon devrindensonra tesekkül ederek tam küömürlesmeyen karbonu fazla bir maden türü Oltu cıvarında zengin damarlar halinde bulunmaktadır. Oltu Tası damarları , Topragın üst kısımlarında ve ince seritler halinde uzanmaktadır.bu damarlar bazı yerlerde sık sık görülmesine karsılık bazı yerlerde gayet seyrektir. Bu sebeble tasın isletmesinde galeri açmak ekonomik degildir.

 

b-Nüfus ve nüfus yoğunluğu

 

Cumhuriyet döneminden itibaren Oltu nüfusunda düzenli olmamakla beraber sürekli bir nufus artışı görülür.Oltu'da 1985 nüfus sayımına göre genel nüfus 43.276 dır.Şehir merkezinin nüfusu 16.277 köylerin nufusu ise toplam 26.999 dur. Ortalama nufus yogunluğu Türkiye nufus yoğunluğunun altındadır.(km>kare58 kişi)Oltu çevresinde km2 31 kişi düşmektedir.Yoğunluğun az olmasının sebebi ise göç olayıdır.Oltu ve çevresinde nüfus daha çok vadi içlerinde,vadi kenarlarında,deprasyonun içi ve kenarlarıyla, Kuytu yamaçlarda toplanmıştır.Tarım hayvancılık kaynaklarının nufusu geçindirecek kapasitede olması göç olayının giderek artmasına neden olmuştur.

 

c-Yerleşim: Oltu iş sahası, pazarlama,ulaşım ve yönetimin genişlediği eğilimin görüldüğü bir tarım ilçesidir. Az nüfuslu tarım tarım ve hayvancılık ilçesidir.Az nüfuslu tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı kır yerleşmeleri halindedir. Oltu dışarıdaki kır yerleşmelerini toplu köy biçimindedir.Mezra,kom ağıl şeklinde köy altı devamlı iskan birimleri bulunmaktadır.Ancak bir kaç köyün mahllesi bulunmaktadır.köylerin kuruluşunda tabii şartlar etkili olmuştur.Köylerin büyük kısmı ortalama 1200 Mt ila 1750 Mt yükseklikleri arasında vadi içlerinde, güneye bakan yamaçlarda bulunmaktadır.
Bütün kır yerleşmelerinin ortak yönü plansız köy tipinde oluşudur.Oltu ilçesinin bağlı yerleşim noktalarında görülen toplu yerleşme daha çok küme köy karekterindedir. Bir merkez etrafında daire veya daireye en yakın bir şekilde merkezlerin bir araya toplanmasında ve adeta yığılmasıyla meydana gelmiştir.

 

Toplu yerleşme olayı coğrafi şartların doğurduğu bir sonuç olarak kabul edebiliriz.Özellikle iklim şartları toplulaşmaya neden olmuştur.Ayrıca tarihi devirler boyunca bölgenin uğradığı sayısız savaşlar, saldırılar toplu yerleşmenin sebebi gösterilebilir.diğer bir sebep de tarımsal çalışmalarının sirlik ve beraberliğini gerektirdiği düşüncedir. Yol kenarlarında görülen yerleşmelerinin asıl sebebi ise ulaşım ve su faktörüne yakın olmaktadır.

OLTU KALESİ

Oltu Çayı’nın meydana getirdiği yay içinde kalan Kale’nin ilk olarak ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak konum ve mimarisinden hareketle M.Ö. 3. yy. Urartular döneminde yapıldığı, sonraki devirlerde tamir ve ilavelerle takviye edildiği anlaşılmaktadır. Dış Kale tamamen yıkılmış, günümüze yalnız iç Kale gelebilmiştir. Kale içinde, burç üzerinde bir kilise temeli, bir mescit alanı, yıkık duvarlar ve bir türbe mevcuttur.

ARSLANPAŞA CAMİİ

Oltu İlçesinde, Oltu Çayı kenarında yer alan Camii 1664 yılında Çıldır Atabeklerinden Kars Muhafızı Arslan Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Camii bir külliye bünyesinde planlanmış, ancak doğudaki medrese hücreleri dışında, külliyelerin diğer elemanları yıkılmıştır. Kesme taştan inşa edilen cami, üç gözlü bir son cemaat yeri ve tek kubbe ile örtülü bir ibadet alanından oluşmaktadır. Yer yer süsleme unsurlarıyla zenginleştirilerek cami, plan ve mimarisiyle, Erzurum’daki Lala Mustafa Paşa, Gürcükapı camilerine benzemekte olup, Osmanlı sanatındaki tek kubbeli camilerin Doğu Anadolu’daki en güzel temsilcilerinden biridir.

MISRİ ZİNNUN TÜRBESİ

Oltu’da Arslanpaşa Mahallesinde yer alan türbenin kitabesine göre 1226 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Ancak kitabenin tereddütlü okunuşu, yapının daha geç bir tarihten; XIV-XV yüz yıldan kalmış olduğu kanaatini vermektedir. Mısri Zinnun adının gerçek Zinnun-i Mısri ile alakası yoktur. Silindirik gövdeli türbenin üstü içten kubbe, dıştan konik bir külahla örtülüdür.

RUS KİLİSESİ

Oltu İlçesi Merkezinde yer alan eski eser kitabesine göre 1877-1878 Osmanlı Rus savaşında, Rusların Oltu’yu işgal ettiği dönemde yaptırılmıştır. Kilise haç planlıdır

ASLANPAŞA HAMAMI

M.S. 1664 tarihinde Arslanpaşa camiiyle birlikte, Mehmet Arslan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Arslanpaşa külliyesinin doğusunda yer alan hamam 1962 yılına kadar faal bir durumda iken şu anda yıkılmış durumdadır. Sadece 6.40 X 6.40 ebadında kare bir planı olan soyunma odasının bir kısmı durmaktadır.

İRİAĞAÇ(PERNEK) KÖYÜ KIZ-OĞLAN KALELERİ

Oltu İlçesine 20 Km. uzaklıkta, bir birine 1.5 km mesafede iki kaledir. Pernek Kaleleri adı ilede bilinen kalelerden güneybatıdaki Kız Kalesidir. Burçlarından bazıları sağlam durumda olan kalenin Bizans Döneminde faal olduğu anlaşılmaktadır. Kuzeydoğuda yer alan ve kayalık bir tepeye kurulmuş olan diğer kaleye Oğlan Kalesi adı verilmektedir. Değişik dönemlere ait tamir izleri taşıyan sur duvarlarının çevirdiği kalede bir kilise kalıntısı bulunmaktadır.

 

BANA KİLİSESİ

Oltu İlçesine bağlı eski adı Pernek olan İriağaç Köyünde bulunmaktadır. Genelde X.yy tarihlenen kilise tetrakoçhas planlı olup, kesme taş ile inşa edilmiştir.

 

OĞLAN KALESİ KİLİSESİ

Oltu’nun kuzeydoğusunda Oltu – Olur yolunun 25. km sinde; Oğlan Kalesi üzerinde yer alır. Plan özelliği ve duvar tekniği bakımından XV.yy. dan önce yapıldığı sanılan kilise tek neflidir. Oldukça sade bir yapıdır.

 

 

 

 


Örnek Sokak 1a, 12345 Örnekşehir
+90 1234567890